26 Zilhicce

Ağaç Dikmek Ve Ekin Ekmek
Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in bizlere vasiyetlerinden
biri de, köylüleri ve ova halkını ekin ekmeye ve ağaç yetiştirmeye yöneltip heveslendirmemiz hakkındadır.
Çünkü dikilen bu ağaçlardan insanlar kereste çıkararak ve
sair şekilde yararlanmış olurlar. Ekin eken, ağaç diken bir kimse, ister bunu kendi eliyle yapsın, isterse başkasına yaptırsın, öldükten sonra,
yapmış olduğu bu hayırlı iş, onun için devamlı işleyen bir sadaka (yani sadaka-i câriye) olmuş olur. Hiç şüphesiz, bu işi kendi el emeğiyle yapıp başarırsa ecir ve sevabı daha üstün, yararı da daha çok olur. Bu işleri eliyle yapmayıp ücret karşılığında birine yaptırırsa, insanlarda niyetlerin değişik olması, Hak Taâlâ’ya ve yaratıklarına karşı yapılan
kötü amellerden dolayı, bu gibiler tarafından işlenen toprağın da bereketi o ölçüde azalmış olur.
Böylece insanın topraktan yararlanması ve ondan hayır görmesi için, kendi eliyle bunları yapmasından başka çıkar bir yol yoktur. Başkasına ücretle yaptırılan işlerden her vakit için ziyan ve kayıp bekleyelim. Bir örnek verelim: Keten ekimi yorucu ve zor olduğundan sahibini yıpratır. Bu işi ücretle yapanlar ise, mal sahibi nasıl olsa bizleri görmüyor diye, onun orada hazır bulunmamasını fırsat bilerek işlerini
baştan savma yaparak çalışır, yaptığı işe önem vermez. Sonunda bir ince hesap yapıldığı takdirde, ücretle yapılan bu işte bütün harcamalar, çıkarıldıktan sonra, mal sahibinin elinde, az bir kazancın kaldığı
veya hesabını zararla kapadığı görülür.
Zira bu iş çok güç bir işdir. Ücretle çalışan kimseler, başlarında ekin sahibi bulunsa dahi onu dinlemez ve iyi iş görmezler. Bu hal ve
davranış o yerdeki bereketi silip götürür.
Dostlarımdan biri, tarlasına keten ve boya işinde kullanılan «usfur- denilen bir bitkiyi ektiğini ve her iki bitkiye el emeği olarak
verdiği paraları bunlardan alamadığı gibi, üstelik çalışanlara da
borçlandığını anlatmıştı.
Ve yine Allah’ın selamı üzerine olsun, Davud peygamber zamanındaki padişahlardan biri, rüyasında devekuşu yumurtası büyüklüğünde
buğday taneleri görür. Bu padişah rüyasında hakikat
olmayan bir şeyi de görmezmiş. Bu tuhaf rüyayı görünce dünyanın dört bir yanına elçiler göndererek, devekuşu yumurtası büyüklüğünde buğday tanelerini görenlerin bulunup bulunmadığını veya böyle
bir şeyin duyulup duyulmadığını soruşturur. Yaşı çok ilerlemiş ihtiyar bir kimse, «Ben bu çap ve büyüklükte buğday tanesi gördüm;
o da, şu yıkık bir durumda olan evin kapı eşiğinin altında bulunmaktadır», der. Elçi, adamlarını alır, oraya gider. Gösterilen yeri kazmaya başlarlar. İki insan boyu kazıldıktan sonra, büyük taneli buğday küpünü bulur, padişaha götürürler. Padişah Davut peygamberi çağırır, bunun hakkında ondan bilgi ister. Davud peygamber vahiy yoluyla aldığı bilgiyle, anlatmaya başlar: “Adamın biri, bir tarlayı kira ile alır, orayı kendi eliyle sürerken, içi altın dolu bir küp bulur.
Bunu tarlanın sahibine götürür. Bu küp senin yerinden çıkmıştır diyerek, vermek ister. Tarlanın sahibi, ben bu yeri sana kiraya verdim, bu senin rızkındır, diyerek almak istemez. Bu küp yüzünden aralarında anlaşmazlık çıkar. Sonunda her iki tarafın dostları toplanır, doğru davranan bu iki kimsenin işlerini bir sonuca bağlamayı düşünürler. Bunlardan birinin oğlu, diğerinin bir kızı olduğundan bu iki genci evlendirir, bu altın dolu küpü de onlara verirler. Onlar
da bu altınlarla çeyiz düzer. Ellerinde birkaç altın kalır, bunlarla buğday alıp tarlalarına ekerler. İşte bu ekinin vermiş olduğu buğday taneleri bunlardır. Mahsul, ekenlerin iyi veya kötü niyetlerine göre, iri
veya küçük taneli olur…
Zamanımızda insanı ıslah etmek pek güçleşti. Binaenaleyh akılli bir kimse kendi ekinini, ağacını kendi eliyle dikmelidir. Veya çalıştırdığı kimsenin başında bulunması ve birlikte iş görmesi daha hayırlıdır. Allah, af edici ve merhametlidir.
Müslim ve diğerleri merfüan şu hadisi anlatırlar: “Eliyle ağaç
diken bir müslüman yoktur ki, diktiği ağaçtan yiyenin yediği kendisine sadaka olmamış olsun. O ağaçtan çalınan da kendisi için bir
sadaka olmuş olur. Her insanın ondan yiyip eksilttiği ürün de, o
kimse için bir sadaka olmuş olur».
Ve yine anlatılan bir hadise göre, “Bir müslümanın kendi eliyle diktiği bir ağaçtan yiyen, ister insan, ister hayvan, ister kuş olsun,
Kıyamet gününe kadar o ağacı diken için bir sadaka olmuş olur».
Bir diğer rivayet şöyle: “Bir müslümanın kendi eliyle diktiği ve
ektiğinden insanın ve hayvanın yiyeceği, eksilteceği veya vereceği
zarar o kimse için bir sadaka olur».
İmam Ahmed merfüan şu hadisi anlatır: “Bir kimse zulüm yapmadan, diğerine sataşmadan bir yapı yaptırır, bir ağaç dikerse, bu
davranışı ona, Rahman’ın yaratıkları yararlandığı sürece, devamlı
ecir ve sevabı o kimseye kazandırmış olur».
Ve yine İmam Ahmed şu hadisi anlatır: «Bir kimse bir ağaç diker, ağaç meyve verinceye kadar onu korur, sabırla ona bakarsa, bu
ağaçtan dökülen her meyve tanesi, Allah katında o kimse için, bir
sadaka olmuş olur».
Ve yine Imam Ahmet’in merfüan anlattığı bir hadiste, “Bir kimsenin dikeceği ağaçtan alacağı meyve sayısı kadar kendisine ecir ve
sevap yazılmış olur», buyurulmuştur.
Bezzar, Ebu Nuaym ve Beyhaki rivayet ediyorlar: «Yedi şey vardır ki, kul öldükten sonra, mezarında ona devamlı sevap kazandırırlar: 1 — Bir ilmi öğrenen, 2 — Su yolunu temizleyen, 3 — Bir kuyu
kazan, 4 — Bir hurma ağacı diken, 5 — Bir mescid bina eden, 6 –Bir Kur’an yazıp bırakan, 7 — Öldükten sonra kendisine dua edecek iyi ve hayırlı bir evlâd yetiştirenlerdir».
Hakim rivayet ediyor: “Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz.
bir konuşmasında, «Ey ensar topluluğu!» diye seslenir. Ensar, Efendimiz’e, “Buyur ey Allah’ın Resulü”, derler. Efendimiz, «Cahiliyet devrinde Allah’tan gayri şeylere tapıyor, aşağılık bir yaşam sürüyor,
malınızla iyilik yapmaya, yoksula yardım etmeye gücünüz olduğu
halde yanaşmıyordunuz. Bütün bu mesuliyetlerden yoksun bir
durumdaydınız. Bugün ise Hak Taala, islamiyeti ve Peygamberinizi
sizlere lütuf ve ihsan olarak göndermiştir. Sizler malınızı çoğaltıp
onu elden çıkarmamak için, insan ve hayvanın yememesi için, bahçelerinizin çevrelerini duvarla güçlendiriyorsunuz. Şunu bilin ki, bu
koruduğunuz maldan insan yerse, bunun bir ecir ve sevabı vardır.
yabani bir hayvan yerse, bunun bir ecir ve sevabı vardır, kuşlar yerse, ecir ve sevabı vardır», buyurmuşlardır.
Hazret-i Cabir anlatır: «Efendimiz’in bu sözlerini duyan ensardan bahçeleri olanlar, vakit geçirmeden bahçelerine gider ve çevirmiş oldukları duvarlarda en azından otuz kapılık yer yıkıp açarlar».
Hadisci Hâkim, bu hadis hakkında şöyle der: “Bu hadiste hurma, üzüm ve diğer meyve bağ ve bahçelerinin çevrelerini duvarla örmekten açıkça nehiy vardır. Yani aç olanların karınlarını doyurmalari için, duvar, çit gibi koruma tedbirlerinin yapılmasının yasaklandığı anlaşılmaktadır». Allah daha doğrusunu bilir.

....... kategorisinde yayınlandı. 26 Zilhicce için yorumlar kapalı