Salat ve Selam Getirmek (İmam Şarani-Uhudul Kübra)

Salat ve selam vermek
Sallalahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in bizlere olan vasiyetlerinden biri de, gece ve gündüz demeden kendisini anarak salat ve selâm
vermemiz, bu selat ve selâmdaki ecir ve savabın büyüklüğünü din kardeşlerimize anlatmamız ve onları bu davranışa yöneltip,
sallalahu aleyhi ve sellem Efendimiz’i kalbi sevgi ve bağlılıkla izlemelerine yol
açacak salât ve selâma heveslendirmemiz hakkındadır.
Şayet din kardeşlerimiz, günün yirmi dört saatinde sabah ve akşam vakitlerinde yüce Efendimiz’e selat salâmı yüzden onbine çıkarmayı adet edinmiş olsalar, bu davranışlarının en faziletli amellerden biri olacağını bilmelidirler.
Allah’ın rahmeti üzerine olsun, efendimiz Aliyyü’l-Havvâs’ın bu
konu üzerinde şöyle konuştuğunu duymuştum: «Hak Taâlâ’nın kuluna
yaptığı selat ve selâm sayı çerçevesine girmez, sayı ile ölçülmez. Çünkü
onun salat ve selâmının başlangıcı bilinmediği gibi, sonu da yoktur.
Yalnız kul, Allah’a olan ibadetinde bulunduğu basamak ve mekana
göre yapacağı salât ve selâmını belirli bir sayı ile yapar. Çünkü kul,
belirli bir zamanla çevrilmiştir, bağlanmıştır. »
Hak Taala kulunu, doğruluk ve ibadet gücüne ve ölçüsüne göre
bir basamağa çıkarır veya indirir. Bizlere haber verildiğine göre, Hak
Taala kuluna her defasında on kez salât ve selam getirir. Bunu böyle
bilmelisin. Bu sözlerimizi teyid eden hususlardan biri şudur: mesela
bizler Allah Resulü’ne selat ve selim getirdiğimizde, Allah’a hitab ederek, ondan sevgili peygamberine ve selâm getirmesi dileğinde bulunuruz. Yoksa “Ben Muhammed’e salât ve selâm getiriyorum» demeyiz. «Allahümme salli ala Muhammed’in» diye Allah’a dilekte bulunuruz.
Çünkü, kul, yüce Efendimiz’in makam ve mertebesini bilmediğinden selavatı Allah’a havale eder. Peygamberin mertebesi kavranamayınca Allah’ın mertebesi nasıl takdir olunabilir?… Demek ki, Nebi aleyhisselâma salavat getirirken bunun sayılabilir olması bize, bizim
Allah’dan salât isteyişimize göredir.
Kul selavat getireceği vakit abdestli olması şart olmamakla beraber gereklidir. Çünkü, selavatü selâm da rüku ve sücudu olan namazlar
gibi Taâlâ’ya münâcât vesilesidir. Kişi o anda kurbiyet mahallinde Allah’ın huzurunda bulunmaktadır. Gerçi abdestli olmasa da getireceği salâvatlar Allah Resülü’ne ulaştırılır. Fakat her kim ki, bu anlattıklarımıza riayet ederek salâvata devam ederse sevap kazanır.
Hak Taala, peygamberine dünya ve Ahiret hayatında sağlamış olduğu
kolaylıkları, salat ve selamı itiyat edinmiş kullarına da kismet etmiş
olur. Bir kimse, sevgi, doğruluk ve safiyetle peygamberinin izinde yürür, buyruklarını yaparak ona hizmet etmiş olursa, o kiişiye zalimler dahi boyun eğeceği gibi, imanlı kişilerin gözünde de itibarı artarak ikram görür. Dünya hayatında dahi bunun örnekleri çoktur. Mesela, dünyada herhangi bir padişaha yakın olanlar, gerçekten ona doğrulukla hizmet edenlerdir. Efendisine hizmet eden kişilerin kendilerine
de köleleri hizmet etmiş olur. İşte bu yolda yürüyenlerden biri de şeyhimiz Nureddin Şunidir. Bu zat, soyadı olarak kendi doğduğu kentin
adını almıştır. Memleketi Şuni kasabası olup Allah’ın rızası üzerine olsun Allah’ın velilerinden Ahmed Bedevi Hazretleri’nin köyüne
bir yerdir.
Ve yine bu yolu izleyenlerden ve bu tutumda olanlardan biri de
Demenhur” da gömülü olan Allah’ın arif kişilerinden Seyyid Ahmed
Zevavi Hazretleri’dir. Bu ulu kişilerden Şeyh Nurettin Şuni Hazretleri
günde onbin kez selat ve selam getirirdi. Ahmed Zevavi de kırkbin salavat
okurdu. Bir gün bana şöyle demişti: «Bizim yolumuz yüce Peygambere selat ve selamı çokça getirmektir. Bu sayede Resulullah meclisimize yakaza halinde şeref verir. Ashab-ı kiram gibi kendisiyle sohbet
eder, dinimizin bazı kapalı yönlerini, şüpheli, zayıf olarak anlatılan
hadislerin doğruluk derecesini kendinden sorar, tavsiyeleriyle amel
ederiz. Fazlaca salât ve selam getirmemizle, bu imkana kavuşuruz.
Kendisini meclisimizde görmediğimiz takdirde, yaptığımız salât ve selamların
çok olmadığını anlamış oluruz”.
Ey kardeşim! Şunu iyi bil ki Allah’ın huzuruna varacak bir tek
yol vardır. O da, sevgili peygamberine selat ve selâm getirme yoludur.
Azze ve Celle katına varan en kestirme yol bu yoldur.
Kişi, Allah Azze ve Celle’nin huzuruna girmek için bu anlattığımız
özelliklerle ona hizmet etmelidir. Hizmet etmediği takdirde, değil Allah’ın huzuruna, uzak çevresine dahi girmesi mümkün değildir. Çünkü, o Allah’ın huzuruna varabilmenin O’nunla olabilmenin ilkelerini
bilmemektedir. Bilmediği takdirde o azametin karşısında nasıl oturabilir, nasıl konuşabilir? Zira bir mecliste oturmanın ve konuşmanın
da edep ve usulü vardır. Bu kimsenin hali, dört başı cehaletle yoğrulmuş, konuşma ve oturmasını bilmeyen bir köylünün aracısız, doğrudan doğruya ülkesinin padişahıyla buluşmak istemesine benzer.
Ey Kardeşim! Her şeyi öğrenmiş ve bilmiş, hiçbir kusur yapmamış
olsan dahi ilahi huzur makamına varmak için sallalahu aleyhi ve
sellem Efendimiz’e fazlaca salât ve selâm getirmeye çalışmalısın. Bir
padişahın kölesi veya hizmetçisi içki içip sarhoş olsa, ‘ülkenin
polisi veya valisi dahi ona karşı çıkamaz. Bunun aksini düşünelim, padişahın adamı olmayan ve sizin de tanımadığınız bir kimse, içki içip sarhoş olursa, ülkenin valisi veya adamları tarafından dövülür, icap ederse, ceza da verilmiş olur. Şayet kişi, padişahın yakın
adamlarından veya hizmetkârlarından birini
tanımış olsaydı durum
açıklığa kavuşur, kendisine bir ceza verilmezdi. Sebebi de aracı olan
zatın himayesine girmiş olmasıdır. Örnek olarak: Bir valinin hizmetkarı
sarhoş görülse, valinin hatırı sayılarak adamları tarafından hakkında bir soruşturma yapılmaz. Buna kiyasen yüce Peygamberimizin hizmetkarları
bilmeden bir suç işlemiş olsalar da, Kıyamet günü
cehennem zebanileri dahi onlara bir şey yapamaz. Çünkü onlar sallalahu
aleyhi ve sellem Efendimiz’in hatırını sayarlar. Onu saydıkları gibi
hizmetkârlarına da saygılı davranırlar. Resulullah ile özel irtibat sağlamadan yapılan a’mâl-i sâliha fayda vermezken, bağı gerçekleştirenlere kusurlu olsalar dahi peygamberin himayesi bir kolaylık sağlayacaktır.
Bir vakitler Şeyh Nureddin Şuni zamanında, ilim ve amel yönünden kendisinden çok daha üstün kişiler vardı. Lakin bu kişiler Şeyh
Nureddin’in getirdiği salat ve selâm sayısına erişmişlerdir. Bu sebepledir ki, diğerlerinin üstün ilim ve amelleri onları Allah’ın huzur cevresine Şeyh Nureddin kadar yaklaştırmamış, onun vardığı yer ve
başarıya varamamışlardı. Bu nedenledir ki, Şeyh Nureddin’in ihtiyaçları
görülmüş ve izlediği yolda başarılı olmuştur. Zamanının alimleri, meczubları onu severlerdi. Yemin ederim ki; Allah yoluna insanları top
kayıp onları zikrullahla meşgul edenlerin tek gayeleri kendilerindeki
muhabbetullaha onları da ortak etmektir. Resulullah sallallahu aleyhi
ve selleme selavat getirmeye davetleri de ancak Resulullah’a muhabbetlerindendir.
Daha önceki ahidlerde açıkladığımız gibi sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’le berzahi bir ortamda dostluk kurmak, birlikte oturmak çok büyük, temiz bir kalb safiyetine ihtiyaç gösterir. Ancak öyle
olduğu takdirde görüşebilir.
Bir kimse, işi kötü gitise, dünya ve ahirette kendisine utanç verecek
bir niyet taşıyorsa, gece ve gündüz sakaleyn ibadeti yapsa da
sallalahu aleyhi ve sellem Efendimiz’le dostluk kurmasına imkan yoktur. Tıpkı
kişinin münafıklarla dostluk kurması ona yaramadığı gibi. Buna bir
örnek verelim: Kâfir’in Kur’ân okuması o kâfire yarar sağlamaz. Çünkü, okuduğu Kur’ân’ın ahkâmına iman etmemiştir, Kur’an’a
inanmamıştır.
«Arâis» adlı Kur’an-ı Kerim tefsirinde İmam Sa’lebi der ki: «Hak
Taâlâ, Kaf Dağı arkasında bir çeşit mahluklar yaratmıştır ki, bunların
sayısını ancak kendi bilir. Bu yaratıkların ibadeti sallalahu aleyhi
ve sellem Efendimiz’e salât ve selâm getirmektir, bundan başkaca bir
ibadetleri yoktur».
Ey kardeşim! İsteyerek ve severek Efendimiz’e salat ve selam
getirmen için sana bu amelin yararlarını uzun boylu öğretmeye çalıştım. Bu yolda hevesle içten bir istekle yürüyecek olursan yapmış olacağın
her ameli sevabıyla birlikte önderimize hediye ederek O’nun
özel defterine yazmayı başarırsın. Ucra oğlu Ka’b’ın verdiği bir habere sallalahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e şöyle demiştir: «Getirdiğim selat
ve selamları tümüyle sana hediye ediyorum. (Yani, sevab
taşıyan bütün amellerimi sana bağışlıyorum) ». Sallalahu aleyhi ve
sellem de ona, «O halde, Hak Taala sana dünya ve ahiretin
yorgunluk, keder ve derdine karşı yeter» buyurur.
Sizlere anlatmak istediğim en önemli mesele, Allah, melekleriyle
birlikte göndermiş olduğu peygamberlerine selar ve selâm getirdiklerine göre, bizlerin de bunu yapmak için önceden kusur ve kabahatlerimizi açık
bir dille itiraf ederek yüce Halık’tan bunları yapmamaya tevbe
etmeliyiz. Bulunduğumuz basamakları yükseltmek için çevremize güzel amelleri tavsiye ederek çalışmamızla başarılı bir sonuca erişmeli
veya işlediğimiz suçlardan sıyrılabilmek için ona salât ve selâm getirip Allah’a tevbe ve istiğfarda bulunmalıyız. Salat ve selâm getirerek
tevbe ve istiğfarda bulunanlara Uhud Dağı gibi bir kıratlık sevab yazılır, amellerinin karşılığı fazlasıyla verilir. Ve yine selat ve selâmın
kişiye sağlayacağı yararlardan biri de, kişi, salat ve selâmını bütünüyle
Efendimiz’e bağışlarsa, dünya ve ahiret işleri asan olur, sıkıntılardan kurtulur. Salat ve selâmın kişiye diğer bir faydası da, kişinin iş-
lemiş olduğu suç ve kabahatleri üstünden silkip attığı gibi, ayrıca, bir
köleyi azad edip onu hürriyete kavuşturmaktan daha faziletlidir. Ve
yine bunun yararlarından biri de, karşılaşacağı bütün tehlikelerden
korunması, Kıyamet gününde de Resulullah Efendimiz’in şefaat ve
şehadetine nail olmasıdır.
Kişi salat ve selam getirmekle, Allah’ın rıza ve rahmetine kavuştuğu gibi, Kıyamet gününde O’nun kin ve gazabından korunmuş
olarak ilahi arşın gölgesine sığınır. Yine ayrıca, ahiret gününde terazi başında tartı ve hesapta başarı kazandığı gibi, susuzluğun hakim olduğu o günde ve kudsi Kevser havuzuna yanaşarak doya doya susuzluğunu giderir. Salat ve selamın diğer yararı, ateşten
uzak kalması, sırattan düşmeden yıldırım hızıyla geçmiş olması, cennete girmeden kendisine hazırlanan yeri ölmeden biraz önce görmesini sağlamış olmasıdır. Ve yine bunun yararlarından biri de, cennenette kıymetli, üstün bir makam elde ederek hurilerden dilediği birçok eşlere kavuşmuş olmasıdır. Getireceği salat ve selâm, düşmanla yapacağı yirmi kez savaştan daha faziletlidir. Yine ayrıca salat temizliktir, manevi paklıktır, bu salat bereketiyle mallar çoğalır. Bir salat yüzü suyu hürmetine, yüz ihtiyaç giderilir.
Ve yararlarından biri de selat ce selam getiren kişinin sünnet ehlinden olduğunun bir işaretidir ve yine yararlarından biri de kişi bu selat ve selamı yaptığı sürece gökteki meleklerin o kişiyi selamlamasıdır. Ve yine bunun yararlarından biri de kişinin getirmiş olduğu her selat ve selam karşılığında, yüz ve daha çok hacetinin görülmüş olmasıdır, Ve bunun yararlarından biri de, Allah’ın kulundan
yapmasını beklediği ve Allah’ın en çok sevdiği bir ibadet olmasıdır.
Salát ve selamın kişiye sağladığı yararlardan biri de, insan meclislerini süslemiş olması, insanlardan fakirliği uzalaştırması, kişinin
sıkıntısını yok etmesi, kişiye hayırlı sonuçlu ameller getirmiş olmasıdır.
Bu amelde sebat edenler, Kıyamet gününde yüce Peygamberimizin en çok koruyacağı ve kendisine yaklaştıracağı kişiler olur.
Selat ve selamın faydalarından biri de, yalnız bunu yapana değil, çocuğuna dahi ecir ve sevap kazandırarak amel defterine yazılmasına, kişinin de, Allah ve rasulune yaklaşmasına sebep olmasıdır.
Getireceği selat ve selam kişiye, kabirde, mahşerde sırat köprüsünden geçmekte yol gösteren bir nur olur. Kişi selat ve selamla
düşmanını yenilgiye uğrattığı gibi, kalbini de nifaktan, kirden, pastan temiz kılar. Ve yine yararlarından biri de, kişinin mü’min kardeşlerine karşı sevgisinin artmasına, münafıklıktan uzaklaşmasına
yardımcı olmasıdır. Ve yine önemli yararlarından biri de, kişinin,
sallållahu aleyhi ve sellem Efendimiz’i rüyasında görmesi, bu salát
ve selamı çoğalttığı takdirde, uyanık halde bir an için Efendimiz’i
karşısında görmek imkanını bulmuş olmasıdır. Salat
ve selamın diğer yararlarından biri de, kişiyi başkalarını
ayıplamaktan ve çekiştirmekten uzaklaştırdığı gibi, kişinin dünya ve ahirette
yarar sağlayacak en üstün faziletli bir ameli yapmasına, dolayısıyla birçok ecir ve sevap kazanmasına sebep olmasıdır.
İşte sizlere bunu sevdirmek ve bu ibadeti hevesle yapmanız için,
salát ve selamın kişiye sağlayacağı en önemli yönlerinden birkaçını
anlatmış oldum.
Ey kardeşim! Bu amelde sebat et. Bunu bırakma. Zira selat ve selam
amel hazinelerinin en faziletlilerindendir. Allal’ın selamı üzerine olsun, Ebu’l-Abbas Hıdır Hazretleri bunu bana emir ve tavsiye
etmiş ve bana, «Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar
salat ve selam getir, daha sonra da meclisinde oturarak Allah’ı güzelce an” buyurmuşlardır. Cevap olarak kendisine, “Bu öğüdünüze günümüzde
bütün duygu ve varlığımla itaat edeceğim» diye kesin söz vermiştim.
Bu amelde sebat eden dostlarımla birlikte dünya ve ahiretimiz için
hayırlı sonuçlar kazanmış olduk. Öyle ki, bütün Mısır halkı benim
öz ailem olmuş olsa, onların bütün ihtiyaçlarını görebilirim. Alemlerin
Rabbi olan Allah’a hamd ü senalar olsun.
Bu yöndeki hadislere gelince: Müslim, Ebu Dávud, Tirmizi, Nesai, “Sahih”inde İbn Hibban şu hadisi rivayet ederler: Efendimiz buyurur: «Herhangi bir kimse bana bir kez salat ve selam getirse, Hak Taala o kimseye on kez salat ve selâm getirir».
Tirmizi’nin diğer rivayeti şöyle: «Her kim bana bir kez selat ve
selam getirirse, Hak Taala o kimseye on güzel ecir ve sevap yazmış
olur».
İmam Ahmed Nesai, (ki metin onundur), İbn Hibban ve Hakim
Şu hadisi rivayet ederler: “Bahil (cimri), yanında anıldığımda bana
salat ve selam getirmeyen kişidir. Bana bir kez salat ve getirene, Allah on kez selat ve selam getirir”, Bir rivayete göre de: “On
kez selat ve selam getiren bir kimsenin defterine yazılmış olan kötülüklerin de on tanesi silinip kaldırılır, o kişi on basamak yukarıya
çıkarılmış olur” buyurulmuş. Tebarani
ise, merfüan şu hadisi rivayet eder: “Bana bir kez salat ve selam getiren bir kimseye, Hak Taala on kez selat ve selam
getirir. Bana on kez selat ve selam getiren bir kimseye, Hak Taala
yüz kez selat ve selam getirir. Bana yüz kez selat ve selam getiren
bir kimsenin iki gözü arasına «nifaktan beridir, cehennem ateşinden
uzaktır» yazılacağı gibi, Allah kıyamet onu gününde de şehitlerle
birlikte oturtur».
İmam Ahmed ve Hakim şu hadisi naklederler: «Allah’ın
üzerine olsun Cebrail bana: «Sana bir müjdem vardır, Hak Taala der
ki: Bir kimse sana selat getirirse, ben de o kimseye selat ederim, selam verereni de selâmlarım».
İmam Ahmed hasen senetlerle merfüan şu hadisi rivayet eder:
Nebi (s.a.v.) ye bir kez selat getiren kimseye Hak melekleriyle birlikte yetmiş kez salât eder”,
Tebarani hasen senetlerle merfüan şu hadisi nakleder: «Nerede
bulunursanız bulunun, bana salât getirin, sizin selavatınız muhakkak bana ulaşır».
Şahin oğlu Abu Hafs’ın naklettiği bir hadise göre, “Bir kimse bana bir günde bin kez getirirse, cennetteki yerini görmeden
ölmez» buyurulmuştur.
Beyhaki hasen senetlere dayanarak merfüan şu hadisi nakleder:
«Ümmetimin bana selat ve selamları, bana cuma günleri bildirilir.
Böylece beni en çok anan kimseler yer ve mekan yönünden bana en
çok yakın bulunacak kimselerdir».
Taberani’nin merfuan rivayet ettiği hadis: “Bir kimse Allah’a
yönelerek: «Cezallahu anna Muhammeden ma hüve ehlüh = Ey Allah’m! Bizden taraf (Hz.) Muhammed’i layık olduğu şekilde mükâfatlandır», dese Allah yetmiş (meleğ) e bin sabah vazife verir.
(İmam Şa’rani diyor ki): «Allah’a hamd ü senalar olsun bu dua
evradıma dahildir. Hergün bin defa sabah, bin defa da akşam söylüyorum. Tebarani rivayet ediyor: «Her kim; “ilahi, Muhammed’e selat ve selam
eyle, onu Kıyamet gününde sana en yakın olan yere oturt,
diye dua ederse ona ahiret gününde şefaatim vacip olmuş olur”.
İmam Ahmed, Tirmizi, sahih kaydıyla Hakim, Ucra oğlu Ka’b’.
dan naklen şu hadise rivayet ederler: “Ben sallallahu aleyhi ve sellem
Efendimiz’e, “Ey Allah’ın Resülü! Ben sana çokça selavat getirmekteyim, bunların ne kadarını sana bağışlayayım» diye sordum. Efendimiz cevap olarak, «Ne kadar istersen» buyurdular. Ben Efendimiz’e
Dörtte biri yeter mi?» diye sorunca, Efendimiz, «Dilediğin kadar (bağışla) buyurdu ve sonra, «Bundan çoğunu yaparsan senin için daha hayırlı olur» buyurdular. Ben, «Peki, bu söylediklerimin yarısı(nı
bağışlasam)?» sorusuna, Efendimiz aynı cevabı verdi ve, «Şayet bunu artırırsan senin için hayırlı olur” buyurdular. Bunun üzerine
ben, «Öyle ise, topyekün selam ve selamımı sana tahsis edeceğim» dedim. Efendimiz bana, «İşte o zaman dert ve üzüntüden kurtulursun,
günahların affedilir» buyurdular».
Bir rivayete göre Efendimiz Ka’b’a, «İşte o zaman, Allah dünya
ve ahiret sıkıntılarına karşı sana yeter (onları giderir) » buyurmuşlar.
Ebu’l-Mevahib Şazeli Hazretleri şöyle anlatır: «Sallâllahu aleyhi
ve sellem Efendimiz’i gördüm, ona: «Ey Allah’ın Resulü! Ka’b bin Ucra’nın, «Sana kaç defa getireyim» sözünün anlamı nedir, bana
açıklar mısınız?» diye sordum. Efendimiz, «Bana salât getirmen ve
bu salatın sevabını kendine değil de bana bağışlayandır” buyurdu”.
Bu konu üzerinde daha birçok hadis vardır. Hak Taala daha iyisini
bilir.

Hayat-ı Şerifleri kategorisinde yayınlandı. Salat ve Selam Getirmek (İmam Şarani-Uhudul Kübra) için yorumlar kapalı